|
|||||||||
Psikiyatride kullanılan ilaçlar bağımlılık yapar mı? Psikiyatride kullanılan antidepresanlar (Cipram, cipralex, efexor, lustral, paxil, prozac, anafranil vb..), antipsikotikler (risperdal, zyprexa, zeldox, seroquel vb..), duygudurum düzenleyiciler (lityum, depakin, convulex, tegretol vb..) bağımlılık yapmazlar. Sadece yeşil reçeteye tabi olan anksiyolitik (xanax, rivotril,diazem vb..) ilaçlar yüksek dozlarda ve uzun süreli -aylarca- kontrolsüz kullanılırsa bağımlılık riski vardır. Sıkıntı, sorun yaşadıkça –arada bir- ilaç kullanmanın yararı olur mu, doğru mudur? Psikiyatride kullanılan ilaçların çoğunun etkisi düzenli kullanımı takiben 4 haftadan sonra başlar. Dolayısıyla “sıkıldım, bunaldım, bir ilaç alayım” davranışı doğru değildir. Bunun istisnası vardır. Anksiyolitikler (kaygı gidericiler) kısa süreli kullanılabilir ve kullanılmayı takiben etki gösterirler. Ancak bunlar sadece kaygı hallerinde etkilidir ve çoğu yeşil reçeteye tabidir. Psikiyatride kullanılan ilaçlar beyinde hasar yapar mı? Psikiyatride kullanılan ilaçlar beyinde hasara neden olmazlar. Hatta bazıları beyinin yenilenmesine katkıda bulunur. Örneğin, serotonin en önemli nörotrofik faktördür -yani beynin canlılığını sağlayan; yeni sinapsların -bağlantı- kurulmasında rol alan maddedir. Bir çok antidepresan serotonini artırır -yani beyini korur-. Ancak, her ilacın olduğu gibi psikiyatride kullanılan ilaçların da yan etkileri vardır. Öte yandan, bu yan etkiler kalıcı veya hasar verici değildir. Psikiyatrik hastalıklar kişilik olarak zayıf, yetersiz, güçsüz kişilerde mi ortaya çıkar? Toplumda psikiyatrik rahatsızlıkların oranı yaklaşık %47 dolayındadır. Yani, yarıya yakınımız hayatımızın bir döneminde herhangi bir psikiyatrik rahatsızlık geçiriyoruz. Psikiyatrik rahatsızlıkların zeka veya yetersizlik ile bir ilişkisi yoktur. Hatta bazı tablolar daha zeki, daha eğitimli, şehirli kişilerde ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Akıl Oyunları filminden hatırlayacağımız John Forbes Nash şizofreni hastası olup oyun teorisi ve diferansiyel geometri üzerine Nobel Ekonomi Ödülü’nün sahibidir. Psikiyatrik hastalıklar tamamen düzelir mi? Psikiyatrinin ilgi alanına giren çok sayıda hastalık bulunmaktadır. Bunların arasında en yaygın olanlar depresyon, panik bozukluk, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk sayılabilir. Ayrıca şizofreni, bipolar bozukluk, somatoform bozukluklar, alkol-madde kullanım bozuklukları, uyku bozuklukları, kişilik bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, demans vs.. bir çok tablo bulunmaktadır. Bu hastalıkların çoğunluğu yüksek oranda tamamen düzelirler. Örneğin en sık görülen tablo olan depresyon için kronikleşme -tedaviden yarar görmeyen hastaların oranı- sadece %5'tir. En ağır tablolardan biri olan şizofrenide ise tamamen düzelme oranı %35'tir. Bunların %40-50'si tedaviden kısmen yararlanır. Sadece % 25 kadarı tedaviye dirençlidir. Psikiyatride kullanılan bütün ilaçlar kişileri "uyuşuk ve uykulu" mu yapar? Psikiyatri pratiğinde kullanılan yüzlerce ilaç bulunmaktadır. Bu ilaçların bir kısmında sedasyon (yani uyku-uyuşukluk hali) görülebilmektedir. Ancak, bu tür yan etkisi bulunan ilaçlar tedirgin, devamlı tetikte olan, uyku sorunu yaşayan hastaların tedavisinde hekim tarafından özellikle tercih edilir. Ayrıca, bu yan etki genellikle geçici bir durumdur. Günlük yaşantısında bu tür yan etkilerin sorun yaratacağı kişilerde hekim bu ilaçları kullanmaktan kaçınır; tam tersine canlılık-zindelik sağlayan ilaçları tercih edebilir. Psikiyatrist ile psikolog arasında ne fark vardır? Psikiyatristler tıp fakültesi mezunudurlar. Altı yıllık tıp eğitiminden sonra beş yıl psikiyatri alanında uzmanlık eğitimi alarak uzman unvanı alırlar. Psikiyatrik hastalıkların tanısı, ayırıcı tanısı, nedenleri ve tedavisi ile ilgilenirler. İnsan, sağlık yönünden değerlendirilirken "biyo-psiko-sosyal" bir bütün içinde ele alınmalıdır. Yani, beden ruhu, ruh bedeni etkiler. Başka bir deyişle, bir çok bedensel hastalık psikiyatrik belirtilere neden olabilir. Ya da bazı psikiyatrik bozukluklara diğer bedensel hastalıklar eşlik edebilir. Bu ayırımı yapabilmek için tıp eğitimi almış olmak şarttır. Sadece psikoloji eğitimi alarak, ruhsal rahatsızlıklarına biyo-psiko-sosyal bütünlük içerisinde bakabilmek olası değildir. Duygu, düşünce ve davranışın her biri beynimizin birer fonksiyonudur. Beyindeki birçok kimyasal maddenin (nörotransmitter, hormon vs..) karşılıklı etkileşimi sonucu ortaya çıkarlar. Psikiyatrik bozukluklar bu kimyasal maddelerin dengesinde veya etkileşimindeki değişmeler sonucu gelişirler. Psikiyatristler tedavide ilaç ve/veya psikoterapi yoluyla ortaya çıkan problemleri çözmeye çalışmaktadır. Psikologlar üniversitelerin fen-edebiyat fakültesi mezunudurlar. Tıp eğitimi almazlar ve doktor değildirler. Dört yıllık eğitimden sonra psikolog unvanı alırlar. Bununla birlikte üniversitelerimizin verdiği eğitim psikoterapi yapmaları için yeterli değildir. Mezuniyetlerinden sonra mutlaka yüksek lisans eğitimi ve süpervizyon eğitimi alınmalıdır. Yani deneyimli bir psikoterapist denetiminde eğitim ve tecrübe kazanmalıdır. Psikologlar ilaç yazma yetkisine sahip değildir. Sorun sahibi bireylerle görüşme yaparak problemleri derinlemesine inceleme fırsatına sahip olurlar. Sadece terapi ile, ilaç kullanmadan, psikiyatrik hastalıklar düzelir mi? Yüzlerce psikiyatrik hastalık tablosu bulunmaktadır. Bunların içerisinde çoğunda sadece terapi ile, ilaç kullanmadan, düzelme olanağı bulunmamaktadır. Sadece terapinin yararlı olduğu tablolar sınırlıdır. Üstelik tablolarda da ancak hafif durumlarda etkili olur. Alevli dönemlerde, ağır tablolarda, intihar riskinin-düşüncelerinin bulunduğu durumlarda, başka psikiyatrik hastalıkların veya bedensel hastalıkların eşlik ettiği tablolarda tek başına psikoterapi etkili değildir. Öte yandan, tek başına psikoterapi daha uzun daha sık görüşmeyi gerektirir. Zaman kaybı ve maliyeti daha fazladır. Bütün bunların yanında bir çok hastalıkta ilaç ile birlikte, ilaç tedavisini uygulayan hekim tarafından mutlaka terapi uygulanması da gereklidir. |